19 Eylül 2011 Pazartesi

İncir Reçeli


Ben filmi beğendim.
Herkesin beğeneceği bir film mi? Hayır, zaten söz konusu sanat olunca böyle bir ihtimal hiç varolmadı ki..
HIV/AIDS gibi bir konuyu cesurca ve bu kadar iyi işleyen bir film daha izlememiştim. Cehalet çoğu zaman bir önyargı/peşin hüküm uçurumuna yuvarlayıveriyor bizleri.. Çoğu zaman hiç farkında olmadan hemde. Herkesin bir hikayesi var anlatılacak beğenelim ya da beğenmeyelim.
En sıradan insanın bile kocaman bir dünya var derinlerinde- göremiyoruz bazen. Sevgiyle besleniyor insan, saygıyla ayakta duruyor ve ancak özgüvenle oluşturabiliyor öz benliğini.. Taşlardan biri eksik kalınca, incinince olmuyor olamıyor eksiliyor benlik.. sonra korkular geliyor sayısız.. Filmin iki başrol oyuncusu da topallıyor aslında hayatta.. Ve birgün birbirlerini bulunca tamamlanıyor yapboz ama sorular bitmiyor- gerçekliğin tokadı, masalı bir fırtına misali savurup duruyor oradan oraya. Masal aşkla, haylazlıkla, umutla, neşeyle, huzurla dolu. Gerçekler ise çok acı maalesef.. Ellerinden geldiğince masalda kalıyor kahramanlarımız ta ki sonuna kadar.. Ama filmde bir son var mı? Belki de hayır! İzleyince kendiniz karar verirsiniz. Sizde ölümsüzlüğün bir tarifini yapın kendinize,



Serenad


Zaman öyle bir çizgi ki an gelir asırlar kadar uzun, an gelir saniyeler kadar kısa sanırız.. Yüzleşilmemiş hiçbir acı unutulmaz aslında. Cevabı bulunmamış hiç bir soru yakamızı bırakmaz, yanıtı bulalım diye doğru zamanı bekler sadece. Her fırsatta hatırlatır kendini; bir kokuyu kullanır, bir fotoğrafa gizlenir ama hatırlatır. Bazı acılar kolektiftir. Giderek daha çok insana ait olur, kaçmaya çalıştıkça daha da ağırlaşır.
Önce yalnız, tekil bir insan vardır. Sonra çoğalır insan, gruplaşır; adına din der, adına ırk der, adına millet der, ülke der, gruplaşır. Diğer olur, ötekileşir birbirine. Grubunu korumak için devletleşir, daha da ötekileşir birbirine. Ana fayda tanımını kaybedip, bulma umudunu çoktan yitirmişken, ana fayda için feda edilir ötekiler. Sorular düşerse akıllara cevaplar bulunamasın diye masallar anlatılır insanlara, telkinle huzur bulunsun diye. O kadar çok masal anlatılır ki en sonunda masalın niye anlatıldığını unutur herkes. Ve masal gerçeğe dönüşür. Zaman böyle su gibi akıp geçer.. Unuturuz kardeşliği, unuturuz birliği, unuturuz insan olmanın ne demek olduğunu. Bazen grup olmak ‘layığıyla insan’ olmaktan öte geçer. Artık insan için değil, grup için feda edilir canlar..
Ece Temelkuran’ın ‘Ağrı’nın Derinliği’ isimli kitabı benim ilk yüzleşmemdi Serenad ise ikinci.
Etik olarak doğru olan birşey lehimize değilse durumu hop diye rasyonelize ediveriyoruz böylece sıkıntı da ortadan kalmış oluyor değil mi? Oysa neden farkedemiyoruz, hırslarımız uğruna feda ettiklerimiz aslında kendimiz değil miyiz? Özündeki iyiyle çıktığın yola ondan kopmadan devam edebilmenin zorluğu insanın kendine sadık kalmasının verdiği huzurla aşılabilir ancak.
Okumak için delirirken, bitmesin diye okumamak için mücadele ettiğiniz kaç kitap vardır? Bu kitap onlardan biri.