15 Şubat 2012 Çarşamba

Yüzleşelim Tüm Yaralarla ve Bitsin İstiyorum

Geldin ve herşey yoluna girdi mi sanıyorsun? O kadar kolay değil, hatta hiç kolay değil. 
Olabilir mi? 
Mucizelere inanıyorsan neden olmasın?
Sen giderken- daha doğrusu kaçarken- aklında kalan son görüntü neydi? 
Senden sonra çoğullaştı o görüntüler, ama hiç değişmedi. Tarihin tekerrürden ibaret olduğunu söyleyenlerin yüzünü kara çıkarmamak için miydi bilmiyorum ama, tekrarladık durduk aynı yalnışları. 
Sen ve seninle birlikte gidenlerin bıraktığı boşluklarda yaban otları büyüdü ve hala arsızca yayılmaktalar. Seçeneksiz seçimlere mahkum edildi halk dersem çok yanılmam değil mi?
Hadi siz gittiniz, kalanlar niye açık yaralardan kaçtı, bilmiyorlar mıydı açık kalan her yaranın büyüyeceğini ve daha da kirleneceğini? Bak hepsi birden kanıyor şimdi! Kanıyor ve kanadıkça sulandırıyor kapitalist beyinleri. Kanayan yerde dolar biter diyerek dolanıyorlar etrafta.
Kanıt mı soruyorsun bana? Nerden mi biliyorum? 
Hepimiz aksiyon filmi izler gibi seyretmedik mi Irak'ta kitle imha silahı uydurmacası üzerine yaşananları? Sahi filmlerin kurgu olduğunu bildiğimizden canımız acımıyor ama gerçekti, yani acıya acıya izledik biz insanların özgürleşmelerini. Ama özgürler şimdi değil mi? Bu yüzden mi mutlulukla coşuyor Dicle kıyısında yaşayanlar gördükçe anomalili bebeklerini.
Peki biz Dicle'liler gibi özgürleşelim derdinden mi paylaşamıyoruz ortak bir toprağı? Yüzleşmelerden kaçarak, birbirimizin vücuduna sardığımız dikenli tellerle mi yaşayacağız bundan sonra? Türkiye toplu mezar haritalarını bile irdelemekten kaçarak mı? Her taşın altından yara çıkmasından yorulmadık mı hala? 
Ben ne mi istiyorum? Ben, yüzleşelim tüm yaralarla ve bitsin istiyorum. Sevmek zorunda değiliz, farklılıkları kabul edelim ve saygı duyalım istiyorum. Ön yargılarımız olabilir ama zihnimizdeki süreç devam etsin, öğrenerek anlamaya çalışalım diyorum. Çabaladığımızı görmek istiyorum. Birbirimizi birkez daha yüz üstü bırakmayalım.


La Primavera

Sen bahar hayalleriyle içini doldurmuşken kışın son günleri sınırlarını zorlamaya başlamıştı iyiden iyiye. İçinde büyüyen umudu salıverme vaktinin gelişinden yaşadığın telaşı gözlerinden okuyabiliyordum açıkça. Huzurun telaşla kıyasıya mücadelesine sahne olduğum anlardı bunlar. Bir yandan herşey iyi olsun diye dualar okuyordun içinden. Umudunu kaybetmekten korkan diğer herkes gibi, yaşadığın mükemmellikte bir duyguyu dışarı salıvermekle, içinde tutma bencilliği arasında gelgitler yaşıyordun. Bencilliğin umut ve senin aranda değildi lakin. Aksine, sizin aranızdaki uyum Tanrı'yla konuşma hayalini canlandırıyordu gözümde. Daha yüce birşey gelmiyordu ki aklıma o an. Pembelerden, lilalara ama illaki soft renklere yakıştırmıştın onu. Gözün gördüğü her yere serpiştirmiştin ona ait olanları. Umudu taşıyan herkes mi senin gibi hissediyordu bilemiyordun ama bunu düşünmekle harcayacağın vakti umudunu hissetmeye harcamayı tercih edeceğini hissediyordum ben.
Sonra birden aklıma seni benim gördüğüm şekilde görmüşçesine boyalara dökmüş biri geldi; Botticelli ve Baharın Gelişi (La Primavera - Spring). Senden ne çok iz olduğunu farkettim. Güzeller güzeli Venüs, umudun ta kendisi! Bak, Eros oklarını umudun yansımalarına doğrultmuş; zerafeti, neşeyi ve çiçeklenmeyi temsil eden oklarına. Hiçbirinin ayakları yere basmıyor mutluluktan, adeta havada asılı duruyorlar. İşte umuda kavuşunca yaşanacak olan bu diyorum kendi kendime! Yine de sabırsızlıkla, gözlerinde telaşın yerini alacak duyguyu bekliyorum sessizce. Omuzlarında gökyüzünden taklar resmedebileceğim anı bekliyorum, hep o anı beklemişçesine...
Ama yine sabırsızca diyorum ki sana, umduğundan da güzel günler göreceğiz yakında! Gel buraya..