13 Şubat 2012 Pazartesi

Ve maalesef insan yapıştırılamıyordu

Matruşka bebekler bile daha sevimliydi bundan.
En azından elbet bir sonu olduğunu, birgün mutlaka beklenen o son bebeğe ulaşılabileceği biliyordun. O yüzden topluca sabrediyordun tüm gürültülere, acılara ve göz yaşlarına. 
Küskünlüklerini sineye çekiyordun, bazı anlar içinin ağırlığından nefes alamadığını evet onlar da görüyordu. Ve sen son dayanma gücünle ölmüyordun inadına, uçurumun kenarına geldiğinde dalga geçercesine nefes almaya başlıyordun yeniden. 
Onlarla boy ölçüşebileceğini sanma diye kötü cadı el koydu bu işe. Matruşka bebekleri özel yetkili bir büyüyle labirent içinde çift başlı bir yılana çevirdi. Anladın sende, labirent metaforu yılanın burdan asla çıkamayacağını gösteriyordu, yılan mı, kendin bul. 
Sırf senin için, kendini porselen bir bebek sanman içindi tüm bu tantana. Porselen bir bebek sanman ve sakınman için. Vucudunu değil beynini porselenleştirmekti tüm dertleri. Kırılmaktan korktuğundan duvarlara saldırma istiyorlardı. Kırdırttıklarını manşetlere taşıtıp üstü kapalı mesajlar iletmeye çalışıyorlardı sana. Sende biliyorsun değnekleri paradan, değnekleri silahtan cadılar olduğunu dört bir yanda.
Herkes o kadar inanıyordu ki bu porselen masalına, insan olmayan bir şeyi kırmak daha kolaymışçasına saldıranlar kendi başkalarına, ancak porselen kırıklarından kanlar fışkırmaya başlayınca anlıyordu aldatmacayı. 
Ve maalesef insan yapıştırılamıyordu.
Sanrı bir porselenden kan fışkırdığını görmeden önce bu gerçeği öğrenmelisin. Öğrenmen yetmez sen de öğretmelisin. Manşete konup misal verilebilecek kanlı senaryolar olmasın diye elini çabuk tutup, masalları kirletmelerine izin vermemelisin.



Olasılıklar

İkilemler bırakmıyor peşini diye siyah bir kalemle yazıldı bu yazı. 
Hangi yöne gitsen başka bir olasılıkla karşılaşacaksın, ellerin kanayarak yazıyorsun bu gerçeği. Geçmişten biriktirdiklerin pranga olmasalar diye umudundan arayışının yüzü oluyor yine. 
Ama vazgeçmek çocuk işi geliyor sana diye kaplumbağa olduğunu bilerek ağır aksak geriden gelen adımlarla ancak kaplumbağadan kararsız takip ediyorsun yolu. 
Kararsızlığın arayışının yüzü olmasın diye uğraşsanda, öğrendikçe çiçeklenip, yine de inadına soluyorsun sanki..