1 Kasım 2011 Salı

Kendi Kendine Konuşmaktır Aşk

Doğru bildiklerimiz, öyle sandıklarımız ve böyle olmasını istiyorumlardan kurulu bir dünyada yaşarız aslında. Yani insan sayısı ve belki de daha fazla sayıda dünya vardır aslında. Kurgu akışa uygun yaşanırken, bir aksilik oluverirse ya da böyle olmasını istiyorum'lar gerçekleşemezse bir gün, bir bakarız burası başka bir dünyaya dönüşüvermiş. Aslında hayat tarafından değil, kendize söylediğimiz yalanlarca aldatılmış olduğumuzu anlayıveririz bazen. Kendimize karşı içten davranmakta zorlandığımızı..Güçlü olmakla, güçlü görünmeye çalışmak arasında akan nehirde boğulan ne çok insan vardır aslında. Ve niye bu insanlar, birilerinin gelip onları kurtarmaya çalışmasını bekler ki? Kendini kurtaramayan bir insan kaybolduğunun farkında bile değildir belki de! Sadece bir yere ait olmak istemezsek hiç bir yere mi ait oluruz?


Yanık

Bugüne kadar izlediğim en iyi tiyatro oyunlarından biri kesinlikle. Sessizliklerin gürültüye ve hatta çığlığa dönüştüğü bir senaryo.. Yeryüzünde yaşanan tüm savaşları yansıtabilmek amacıyla, metinde bir kez bile adını duyamayacağınız Lübnan İç Savaşı'ndan bir hikaye. Bir savaşta haklı olan yoktur diyebilmenin belki de en zarif yolu..

Hayatını okuyarak, yazarak ve ışık olmaya çalışarak anlamlı kılmaya çalışan cesur ve iradeli bir kadının etrafında dönen acı bir hikaye. Savaşlarda yaşanan milyarlarca hikayeden biri.. Biri olmasına rağmen en az herbiri kadar ve belki de hepsi kadar acı!

Yaşadıkları o denli acıydı ki birgün geldi ve sustu kadın. Tek bir kelime etmeden sessiz çığlıklar attı yıllar yılı. Sustu çünkü çocuklarına yaşattığı sessizlik ve sevgisizlik elinden gelenin en iyisiydi.

Bu düğüm düğüm hikaye ancak annelerinin ölümünden sonra aydınlanmaya başladı çocuklar için. Öğrendikçe nefretleri aşka, bilinmezleri anlama dönüştü.

Nefretten bahsediyordu, intikamdan..Ölümün ve şiddetin nefretle intikamdan beslendiğinden.. Bunun da bir oyun olduğundan..
"İki gün önce, milisler, kampların dışına çıkan üç genç mülteciyi idam etti. M
ilisler üç genci neden astı? Çünkü kamptan iki mülteci Kfar Samira köyünden bir kıza tecavüz edip öldürmüştü. Mülteciler kıza neden tecavüz etti? Çünkü milisler bir mülteci ailesini taşlamışlardı. Milisler onları neden taşladı? Çünkü mülteciler kekiklerin yetiştiği yamacın yakınındaki bir evi yakmıştıç Mülteciler evi neden yaktı? Açtıkları su kuyusunu tahrip eden milislerden intikam almak için. Milisler kuyuyu neden tahrip etti? Çünkü mülteciler, vahşi köpeklerin koşturduğu derenin yanındaki ekinleri yakmıştı. Mülteciler neden ekinleri yaktı? Bir sebebi vardır tabii, ama benim hafızam ancak bu kadar geriye gidebiliyor; daha öncesini hatırlayamıyorum ama hikaye sonsuza kaar böyle devam eder, gider; bir şey bir başka şeye sebep olur, öfkeden öfkeye, acıdan mateme, tecavüzden cinayete, zamanın başladığı yere kadar gider bu iş..."
Kız diyordu ki onlar annem babamı öldürdü, yanlarına mı bırakacağım bunu? Kadın diyordu ki bunun sonu nereye gider? Kan davalarının bir sonu var mıydı hakikaten? Bu halkanın bittiği bir yer biliyor musunuz? Ben bilmiyorum. Ama "birlikteyken güçlüyüz". 

İnsan olmanın ne demek olduğunu hissettirebilmenin bir yolu olmalı, bunu öğretebilmenin bir yolu.. Gerçek şu ki; seyirci kalanlar adsız ölür! Eğer farkındaysak, farkettirmek için çabalamayalım? Hayatın kan, intikam ve paranın ötesinde taşıdığı anlamları en azından bir kişiye gösterebilsek.. Amma velakin önce bir, sonra birlik olabilmek gerek! Kan ve intikamı önce kendi içimizde sona erdirmek gerek! Hiçbir savaşın kendi içimizdeki savaştan daha ağır olamayacağını bilerek ve cesurca!
Hiç bir bebek kötü doğar mı?

İçindeki çocuktan nefret eden yetişkinlerle, insan olmanın tadına bir kez bile bakmaktan yoksun insanlar; bu savaşlar sizlerin eseri! Bir de buna müsaade eden bizlerin!