13 Kasım 2011 Pazar

1000 Yıllık Yalnızlık

1000 yıllık yalnızlıklar içindeyiz herbirimiz. Yalnızlığın nerede başladığı belli değil, ilacı yok mu sahiden? Yalnızlık sağır belki de bu nedenden nafile çığlıklarımız yankılanıyor sadece çeperlerinde. Nerede başlıyor yalnızlık? Bizde? Bizden gerilerde?
Bir de hikayeler, farklı gözlüklerden aktarılan, kendi gözünden bambaşka hikayeler..
İmajlar, olması gerekenler, öyle olsun istediklerimiz, olamayanlarımız, vazgeçemeyişlerimiz, yine de çabalarımız..
Peki kendimize itiraflarımız, kendi itiraflarından korkup, kaçarak bir ömür geçirenlerimiz? Üstüne itiraf nedir bilmeyenlerimiz?
Oysa dinlemek için doğru zaman o andı..
Söylenenleri duymak, dinlemek kadar kolay; anlamak, dikkat kadar basitti ama olmadı işte..
Birbirimizin gözlerine bakamadan ayrılıyorsak, hiç beraber olabildik mi ki?
Bir kez daha kabulleniş, yine bir vazgeçiş midir?
Tecrübe edinemeyiş, öyle olsun isteyişimizdendir.
İyi de tüm bunlar niyedir?
Yalnızlık insanla tedavi edilemeyen bir hastalıktır bazen.
Yalnızlık kötüdür bizi esir alıyorsa, vazgeçişse, istediğin zaman giyilip çıkarılamıyorsa..
Yalnızlık iyidir insanı besliyorsa.


Muz, Yoğurt ve Bebe Bisküvisi

Yeni, yepyeni, sıfırdan başlayan bir hayatınız olsa neler yapardınız? Ya da neler yapmazdınız?
Sahi bebekler ebeveynlerinin hayata yeniden başlama arzularının bir yansıması mıdır aslında?
Ve birgün hayalleriniz sizden en az iki kat uazaklaşmışken, hayaliniz kendi hayallerini yaşamak serüvenine çıktığında içine düştüğünüz yalnızlık ve hüzün aslında kendi hayatınızı hiç yaşamamış olduğunuzdan mıdır?
Bebeklerini belki de farketmeden kendi projelerine araç eden ebeveynler neden anlamazlar ki,  onlar sadece bir süreliğine hayattan ödünçtür kendilerine ve mutlak hayata geri dönerler hepimiz gibi..