6 Aralık 2011 Salı

Birbiriyle Aldattığım İki Şehir

Biri geçmiştir, limon çiçeği kokulu bir okul yolu, her akşam eve 5 dakika daha geç gitmek için pazarlık ettiğin mahalle oyunu. Neden sadece Kurban Bayramı'ndan sonra annenin aşure yaptığı. Elektriklerin kesildiği hortumlu bir gecede anneannenin oyuncaklarla geldiği. Apartmanın girişinde evden çalınan en eski paspas üzerinde kurulan, dünyanın en güzel eviyle, çiçekten pişirdiğin yemekleri yiyen gelmiş geçmiş en önemli misafir. Niye seni dolaşmaya götürmeyen bir ağabey, teyzeler gitmesin ay dolunay olmasın ne olur günler. Çok mızmızlanırsan tabağındakileri bitirmeden kalkmana kızsada izin veren baba. Sonra bir sürü kitap.. Hep andımızı neden okuyan ben? Almanya'dan gelen Kinder'imin içinde Türkiye'dekilerden hiç çıkmayan Minnie. Yılda bir kere karanlıklar nerede kaldı otobüs yolculukları, çizgi filmlerimi orada nasıl izleyeceğim diye sızlanırken teknolojiden hiç anlamayışlığım..Her gidişimde mutlaka ufak ama geçici bir acaba hissi veren şehir Antalya.

Diğeri şimdiki ve gelecek zaman kipim. Bir kez tadınca mazoşist bir aşkla meftun olduğum. Dilek'le tıkanık lavabo borularıyla, karlanan buzluğa karşı açtığımız savaş. Aslan bakkal, seyyar satıcılar ve Ruslar'la dolu Beyazıd. Bıcırdamak. Keşfetmek. Pamuk'la şekerfare. Kirli havada dahi olsa nefes alabilmek. Galata Kulesi'nde bir kayıp ruh. Gypsy Kings ve entellektüel dedikodular. Çetin bir kendine yolculuk. Ufak zaferlerle yaşadığın kanatlanma hissi. Bitmesin bir serüven. Çok kızsam da vazgeçemediğim İstanbul.

Sirkler, Palyaçolar ve Maskeler

Komik bulup eğlenmesini beklediğimiz bebekler hep ağlar Palyaço görünce. Tumturaklı bir kostüm, kırmızı kocaman bir burunla, Joker'i andıran bir ağız neden güldürür peki yetişkinleri? Etiketsiz ve toplum ne der'siz bir karakterdir bir palyaço nihayetinde. Islanır, düşer, şaşırır. Islanmakta ya da düşmekte bir sakınca görmez, bilmediği şeylere şaşırır, biliyormuşçasına rol yapmaz kendine. Olduğu gibidir, komik gelir bize bu rol yapmayan rolü. Çünkü yetişkinler Oscar'lık film titizliğinde yaşar hayatı. Her duruma uygun bir kalıp vardır dolapta, içinden geldiğince yaşamak delilik.. İlle de kurallar vardır kalıbı dolduran. Hayat en basit ve en genel geçer haliyle tanımlandığı gibi yaşanır; doğar, büyür ve ölürsün neticesinde. Gerisi yoldan ibaret. Hayatı en dürüstçe yaşayanlar palyaçolardır. Bebekler palyaçoları görünce ebeveynlerine bakarak ağlarlar.

Aydınlık En Zorudur

Aydınlık ve karanlık, iyiyle kötü benzetmelerine alet olan ikili. Başkaca Aydınlık huzurdur, Karanlık mutsuzluk kimilerince. Aydınlık ve Karanlık birbirinden beslenir, biri olmadan diğeri sürdüremez varlığını. Karanlığı da tercih edenler var, Aydınlığı tercih edenlerden daha çok görünüyorlar neredeyse son çok yıldır. Aydınlık zordur emek ister, Aydınlığı karartmaya kalın koyu renk bir perde yeterken, karanlığı aydınlatmak için ağlar kurulur, yatırımlar yapılır karşılığında da sürekli bir bedel ödenir. Zordur Aydınlıkta yaşamak, boşuna değil masallarda bile iyi olan fakir ama onurlu oluşu.
Karanlık da bir tercihdir en çok iç sese sağır bir yürek gerektirir, kendine söyleyebileceğin kocaman yalanlar ve gücünü üzerinde kanıtlayabilmen için başkaları. İçindeki sesi inandıramayacağın yeni inandıkların olur. O yüzden sağır ama güçlüyüm yanılgısı yaratır insanda. 
Karanlıkta kadının adı da olmaz, kolaylıkla yeri doldurulabilen, mahremiyeti tek tip giysiler giyen, bir canlıdır sadece. Karanlık yalnız erkeklere ad verir, erkekten oluşan bir güruh volta atar tarihin parça parça solan geleceğinde. 
Aydınlık en zorudur. Zor çokların en az sevdiği. İster ki erkek ve kadın, kadın ve erkek yekpare olabilsin. Karanlık farsa benzer, kadınsız ve inceliksiz. 
Aydınlığa kocaman bir adımdır 5 Aralık 1934. Karanlığın en ezeli düşmanının hediyesidir Türk kadınlarına. Onun kadın edilgenliğine son veriş arzusudur.
Yazının bundan sonrası kelimelerin bile varolmak istemediği karanlığa dönüşmeme çabasıdır.