Sokakların
da birer kimlikleri var hepimiz gibi. Ana sokaklarla, ara sokaklar ve hatta
arka sokaklar bile kırmızı bir tebeşirler ayrılabilir birbirinden.
Ben
en çok arka sokakları severim. Arka sokaklar her zaman daha gizemli gelir bana.
Aşikar değildir onlar, ifşa etmeyi sevmezler kendilerini. Özenle pişirilen
köpüklü bir türk kahvesinin köpüğü alındıktan sonra geriye kalanıdırlar sanki.
Sıradan görünerek gizlerler içindekileri, asla ana sokaklar kadar popüler
olmasalar da, onlarsız da olmaz günün sonunda.
Korundukça
kıymetlenen inci misali, beslerler içlerindeki hayatı böylece kendine has olma
imkanı verirler sakinlerine çünkü gözler üzerlerinde değilken daha kolay
başarır insanlar kendi gibi olmayı.
Aynı
nedenle de bitmez arka sokak hikayeleri. Tıpkı dublör kullanan oyuncular gibi
ilgiyi ana sokaklara bırakıp, sakinleşir ve hava alırlar adeta.
Onlar
her zaman alternatiftir, asıl olmamanın verdiği özgürlükten keyfi.
Sanılanın
aksine daha cafcaflıdırlar ana sokaklardan, uymaları gereken kurallar yoktur
neticesinde.
Arka
sokaklar her zaman daha yakındır hayata, daha yaşanılası.