28 Şubat 2012 Salı

Güç İnsanlarına Özel Rehabilitasyon Merkezleri

Herkesin bir mücadelesi var bu hayatta. Arzuları var, hırsları ve kızgınlıkları. Tüm bedeniyle dirense de olmasına karşı koyamadıkları..Gidişini engelleyemediği için anmakla huzur buldukları. Bunların hepsi olağan, olağanlığından normal ama bir de başkasının hırslarının ucunda yem bulmak için araç olduğundan habersiz, yaptığının nedenini, sonucunu sorgulamaktan aciz, iç sesini duymayalı onbinlerce yıl geçmiş gibi yaşayanlar var aramızda. Hayattaki tek başarıyı hükmekmet olarak tanımlayan, gücü başarı, hükmetmeyi güç sanan. Sanrısından defolu, eline geçen ilk fırsatta güç denemesine kalkışan, dünya üzerinde bir toz zerreceği oluşundan habersiz çırpınan kötüler. Güçsüzlüğünden korunaksız, korunaksızlığından semsert bir taş gibi ve surlarla örülü. Tek başınayken, kar öncesi sığırcık kuşları gibi pencere önündeki korkulukta sıra sıra ve sıradan, kendi benzerlerini bulunca sağırlaştırıcı gürültülere gebe. Yaşadıklarından ders almak yerine, olumsuzluklardan kin depolayan, bu bidon bidon kini her fırsatta intikam ateşini alevlendirmek için ortalara döken. Holigan karıncalar misali kinini, kendini ait hissettiği gruba da zerk eden, her an saldırıya geçmeye hazır. 

'Hayvan sevgisini aşılayın çocuklarınıza' derler. Bu aşının eksik kalması halinde neler olabileceğini hiç düşündünüz mü? Bir sokak kediciğini kuyruğundan döndüre döndüre sallayıp mağaza vitrinine atan bir insanın, Badem'i sopayla döven bir sözde eğitimcinin, Marmaris sahilinde boğazına ip geçirilerek boğulan, kabuğu taşlarla kırılan Caretta Caretta canisinin ne tip insanlar olmasını bekliyoruz? Bunlar gücüm kime, neye yeterse insanları. Gücü elime bir geçirirsem bakın daha neler yapacağım insanları. Ancak birilerine birşeylere hükmederse, hastalıklı kinleriyle elinden geldiğince işkence edebilirse mutlu olabilen canlı türleri. Kötülüğün genetik kodunu saptayıp, buna sahip çocuklara daha özenli yaklaşalım mı demişti o apak okul müdürü? Hayır o çocuklar yok edilsin demişti davası buydu onun. Çocuklar küçüklüğünden ve masumluğundan ağzını sulandırıyor güç insanlarının. Ne kadar çok çocuk, o kadar çok dava ve misli misli güç.  Bu yüzden Pozantı Cezaevi'nde güç insanlarının eline düşen çocukların yüzüne kin püskürtülüyor. Her gün toprağın  altından faili meçhul kin parçacıkları bulunuyor.

21.yy'dan tarihe kalan başarı, güç insanlarını rehabilite etmek için açılmış ve döneminde üstün başarılara imza atarak geleceğe dair umut olmuş rehabilitasyon merkezleri olmalı bence.






15 Şubat 2012 Çarşamba

Yüzleşelim Tüm Yaralarla ve Bitsin İstiyorum

Geldin ve herşey yoluna girdi mi sanıyorsun? O kadar kolay değil, hatta hiç kolay değil. 
Olabilir mi? 
Mucizelere inanıyorsan neden olmasın?
Sen giderken- daha doğrusu kaçarken- aklında kalan son görüntü neydi? 
Senden sonra çoğullaştı o görüntüler, ama hiç değişmedi. Tarihin tekerrürden ibaret olduğunu söyleyenlerin yüzünü kara çıkarmamak için miydi bilmiyorum ama, tekrarladık durduk aynı yalnışları. 
Sen ve seninle birlikte gidenlerin bıraktığı boşluklarda yaban otları büyüdü ve hala arsızca yayılmaktalar. Seçeneksiz seçimlere mahkum edildi halk dersem çok yanılmam değil mi?
Hadi siz gittiniz, kalanlar niye açık yaralardan kaçtı, bilmiyorlar mıydı açık kalan her yaranın büyüyeceğini ve daha da kirleneceğini? Bak hepsi birden kanıyor şimdi! Kanıyor ve kanadıkça sulandırıyor kapitalist beyinleri. Kanayan yerde dolar biter diyerek dolanıyorlar etrafta.
Kanıt mı soruyorsun bana? Nerden mi biliyorum? 
Hepimiz aksiyon filmi izler gibi seyretmedik mi Irak'ta kitle imha silahı uydurmacası üzerine yaşananları? Sahi filmlerin kurgu olduğunu bildiğimizden canımız acımıyor ama gerçekti, yani acıya acıya izledik biz insanların özgürleşmelerini. Ama özgürler şimdi değil mi? Bu yüzden mi mutlulukla coşuyor Dicle kıyısında yaşayanlar gördükçe anomalili bebeklerini.
Peki biz Dicle'liler gibi özgürleşelim derdinden mi paylaşamıyoruz ortak bir toprağı? Yüzleşmelerden kaçarak, birbirimizin vücuduna sardığımız dikenli tellerle mi yaşayacağız bundan sonra? Türkiye toplu mezar haritalarını bile irdelemekten kaçarak mı? Her taşın altından yara çıkmasından yorulmadık mı hala? 
Ben ne mi istiyorum? Ben, yüzleşelim tüm yaralarla ve bitsin istiyorum. Sevmek zorunda değiliz, farklılıkları kabul edelim ve saygı duyalım istiyorum. Ön yargılarımız olabilir ama zihnimizdeki süreç devam etsin, öğrenerek anlamaya çalışalım diyorum. Çabaladığımızı görmek istiyorum. Birbirimizi birkez daha yüz üstü bırakmayalım.


La Primavera

Sen bahar hayalleriyle içini doldurmuşken kışın son günleri sınırlarını zorlamaya başlamıştı iyiden iyiye. İçinde büyüyen umudu salıverme vaktinin gelişinden yaşadığın telaşı gözlerinden okuyabiliyordum açıkça. Huzurun telaşla kıyasıya mücadelesine sahne olduğum anlardı bunlar. Bir yandan herşey iyi olsun diye dualar okuyordun içinden. Umudunu kaybetmekten korkan diğer herkes gibi, yaşadığın mükemmellikte bir duyguyu dışarı salıvermekle, içinde tutma bencilliği arasında gelgitler yaşıyordun. Bencilliğin umut ve senin aranda değildi lakin. Aksine, sizin aranızdaki uyum Tanrı'yla konuşma hayalini canlandırıyordu gözümde. Daha yüce birşey gelmiyordu ki aklıma o an. Pembelerden, lilalara ama illaki soft renklere yakıştırmıştın onu. Gözün gördüğü her yere serpiştirmiştin ona ait olanları. Umudu taşıyan herkes mi senin gibi hissediyordu bilemiyordun ama bunu düşünmekle harcayacağın vakti umudunu hissetmeye harcamayı tercih edeceğini hissediyordum ben.
Sonra birden aklıma seni benim gördüğüm şekilde görmüşçesine boyalara dökmüş biri geldi; Botticelli ve Baharın Gelişi (La Primavera - Spring). Senden ne çok iz olduğunu farkettim. Güzeller güzeli Venüs, umudun ta kendisi! Bak, Eros oklarını umudun yansımalarına doğrultmuş; zerafeti, neşeyi ve çiçeklenmeyi temsil eden oklarına. Hiçbirinin ayakları yere basmıyor mutluluktan, adeta havada asılı duruyorlar. İşte umuda kavuşunca yaşanacak olan bu diyorum kendi kendime! Yine de sabırsızlıkla, gözlerinde telaşın yerini alacak duyguyu bekliyorum sessizce. Omuzlarında gökyüzünden taklar resmedebileceğim anı bekliyorum, hep o anı beklemişçesine...
Ama yine sabırsızca diyorum ki sana, umduğundan da güzel günler göreceğiz yakında! Gel buraya..
  


13 Şubat 2012 Pazartesi

Ve maalesef insan yapıştırılamıyordu

Matruşka bebekler bile daha sevimliydi bundan.
En azından elbet bir sonu olduğunu, birgün mutlaka beklenen o son bebeğe ulaşılabileceği biliyordun. O yüzden topluca sabrediyordun tüm gürültülere, acılara ve göz yaşlarına. 
Küskünlüklerini sineye çekiyordun, bazı anlar içinin ağırlığından nefes alamadığını evet onlar da görüyordu. Ve sen son dayanma gücünle ölmüyordun inadına, uçurumun kenarına geldiğinde dalga geçercesine nefes almaya başlıyordun yeniden. 
Onlarla boy ölçüşebileceğini sanma diye kötü cadı el koydu bu işe. Matruşka bebekleri özel yetkili bir büyüyle labirent içinde çift başlı bir yılana çevirdi. Anladın sende, labirent metaforu yılanın burdan asla çıkamayacağını gösteriyordu, yılan mı, kendin bul. 
Sırf senin için, kendini porselen bir bebek sanman içindi tüm bu tantana. Porselen bir bebek sanman ve sakınman için. Vucudunu değil beynini porselenleştirmekti tüm dertleri. Kırılmaktan korktuğundan duvarlara saldırma istiyorlardı. Kırdırttıklarını manşetlere taşıtıp üstü kapalı mesajlar iletmeye çalışıyorlardı sana. Sende biliyorsun değnekleri paradan, değnekleri silahtan cadılar olduğunu dört bir yanda.
Herkes o kadar inanıyordu ki bu porselen masalına, insan olmayan bir şeyi kırmak daha kolaymışçasına saldıranlar kendi başkalarına, ancak porselen kırıklarından kanlar fışkırmaya başlayınca anlıyordu aldatmacayı. 
Ve maalesef insan yapıştırılamıyordu.
Sanrı bir porselenden kan fışkırdığını görmeden önce bu gerçeği öğrenmelisin. Öğrenmen yetmez sen de öğretmelisin. Manşete konup misal verilebilecek kanlı senaryolar olmasın diye elini çabuk tutup, masalları kirletmelerine izin vermemelisin.



Olasılıklar

İkilemler bırakmıyor peşini diye siyah bir kalemle yazıldı bu yazı. 
Hangi yöne gitsen başka bir olasılıkla karşılaşacaksın, ellerin kanayarak yazıyorsun bu gerçeği. Geçmişten biriktirdiklerin pranga olmasalar diye umudundan arayışının yüzü oluyor yine. 
Ama vazgeçmek çocuk işi geliyor sana diye kaplumbağa olduğunu bilerek ağır aksak geriden gelen adımlarla ancak kaplumbağadan kararsız takip ediyorsun yolu. 
Kararsızlığın arayışının yüzü olmasın diye uğraşsanda, öğrendikçe çiçeklenip, yine de inadına soluyorsun sanki..


10 Şubat 2012 Cuma

Doğru Bildiklerimizi Söylemekten Korkar Olduk Nicedir

Doğru bildiklerimizi söylemekten korkar olduk nicedir. Zorbalıklarla silikleştirilmeye çalışılan bir aykırılık içine sürüklenişimiz, elden ne gelir ki hayıflanmalarına eşlik ediyor adeta. En azından farkında olmak lazım, koyuvermekten daha onurlu bir hal bu. İkilemler arasından ille de seçim yapmak lazım yoksa sürüklenişin hızı bizleri de koparacak dallarımızdan. 

Etiketleme furyasından nasibini alan yüzlerce değerli insana olan saygıdan çocuklara ezberi değil, mantık yürütmeyi öğretmek, en azından içine düşecek birkaç ikilemleri olmasını sağlamak lazım  yoksa robot vücutlarıyla birer birer yok olup, şeffaf birer gölgeye dönüşecekler. 

Herşeyden önce iyi, erdemli ve ahlaklı bir insan olmak ne demek onu öğrenmeliler. İnandıklarını özgürce yaşayabilmeleri ve akıntının birer parçası olmamaları için ben'leriyle tanışmaları gerektiğini de bilmeliler. Herbirinin kendi istekleri için savaşabilecek güçte olduğunu, sıfatların insanları olduğundan daha değerli yapmadığını kanıksamalılar. Neden diye sorabilmeyi, olaylar arasında ilişki kurabilmeyi, karşıt görüşlere de saygı duyabilmeyi başarabilmeliler. 

Aslında yola çok basit bir ifadeyle başlamak oldukça doğru bir adım olurdu; 'Kendine yapılmasını istemediğini, başkalarına da yapma!'. 



6 Şubat 2012 Pazartesi


Eski Bir Dostla Karşılaşma-8

Beşiktaş'tayım yine,
Gördüğüm büyü içine alamadı beni.
Büyüyüp duran kemiren ne beni?
Rüzgarı dinlesem anlatır mı dedim..
- esmedi.
Güneş çoktan küsüp saklanmış,
Mağrur bir ay tepemde,
Sırlarla dolu.
Belkide düğüm..
- tıp dedi.
                                             22.10.2001

Eski Bir Dostla Karşılaşma-7

Hayatı bir sınır çizgisinde yaşıyor gibiyim,
İleriler çok uzak, geriler çok..
Tam olduğum yerde istiyorum doğsun güneş,
Yine orda batsın.
Ben hep orada olayım,
Sevmeler geçsin yamacımdan ama yakalayamayayım.
Bir onlar kalsın benimle..
Mevsimler geçsin,
Yıllar geçsin.
Bir sevmeler biriktireyim ben
Çoğalayım hep birbiri ardına.
Ben olayım, sen olayım, ben hep orada olayım.
                                                                          03.11.2000

Eski Bir Dostla Karşılaşma-6

Uçmak güzeldi başta, uçurumun dibine yaklaşana dek.
Heyecanım titrek bir korku oldu,
Bedenim çaresiz esir.
Tutuverip son dalı o anda bir de ümidi kattım aralarına.
Heyecanın ve korkunun doruğu,
Dipten önceki son kurtuluş.
                                                                               10.10.2001

Eski Bir Dostla Karşılaşma-5

Girip aynaların arasına,
ederükrey zısda mığıdaşay adruB
Biteceğim an arayışlarımın sonuymuş meğer.
                                                                               ?

Eski Bir Dostla Karşılaşma-4

İçimden derin bir nefes alıp, eriterek,
yakıp, yıkarak,
en dipten yukarılara doğru çıkan bir yanma..
İçimde titreştiğini hissettiğim bir şeyler,
en çok istediğim, dilediğim..
Belki birgün ihtimalini ısrarla,
belki hiç ihtimalini yok saymaya çalışarak..düşündüğüm..
Kendimi avuttuğum.
                                                                                     19.11.2001

Eski Bir Dostla Karşılaşma-3

Yüreğimin orta yerinden başlayan bir çıtırtıya uyandı gün.
Uçsuz bucaksız bir kırılış kapladı dört yanımı..
Gören gözlerim yok oldu önce,
Sonra yüreğim..
Ruhum dayanamayıp kaçtı bedenimden,
Yazık kurtulamadı..
                                                                                   10.09.2001

Eski Bir Dostla Karşılaşma-2

İki tiktak arasında tutup ellerinden
                                        son hızla
         çıkarmalıyım seni en tepeye..
                                          15.05.2002

Eski Bir Dostla Karşılaşma-1

Bir fırtınanın ortasında dimdik ve hareketsiz,
Ya da bir çağlayanın başında, durabilmelisin..
Hayat güneşli günlerden ibaret değil,
Ya da çiçek tarlalarından.
Güneş de olacak, bulut da!
Hep yetemeyeceksin,
Hırsına inat!
Vazgeçme,
Sonsuzum!
                                                      15.05.2002