19 Ekim 2011 Çarşamba

Black Swan/ Siyah Kuğu


Sanatın hemen hemen her dalına aşık olduğum için Siyah Kuğu da en sevilen filmler listemde sarsılmaz bir yere yerleşti.

İnanılmaz çarpıcı bir film. Nathalie Portman hayranlıkla izlediğim bir aktristi zaten sanırım en favori filmleride Mr. Magorium's Wonder Emporium ve V For Vendetta'ydı. Ama bu filmde adeta kendini aşmış. İzleyiciyi karakterin içine çekebilme açısından çok çok iyi. Bir aktristin bir rolle bu kadar bütünleşmesi inanılır gibi değil. Darren Aronofsky zaten çok özel çok sıradışı bir yönetmen.

Ağır bir film olduğu için öncelikle filmin dünyasına girebilmek biraz sabır istiyor. İnsanın kendiyle savaşını, bu savaşın nasıl alevlenebileceğini ve sonuçlarının neler olabileceğini tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.

Hayattaki en zor ve hazzı en yüksek olan şey insanın kendisiyle barışması değil midir? Tüm inanç sistemlerinde aynı şeyden bahsedilir: kişi önce kendiyle barışmalı, kendini tanımalı, gerekiyorsa affetmeli ve kendisiyle birlik olmalıdır. Herşeyin temeli budur. Kişi kendini tanımazsa, şiddetli dalgalara nasıl direnir? İyilik ve masumiyetin, kötülük ve hırsa yenik düşmesi en şiddetli savaşlardan daha çok, daha acı öldürür insanı. Başarı ve hırs tuzaklı yollardan geçer, kelimelerin içi tuzakla doludur en başından. Önceleri başarının aracı olan hırs, hırsın amaç haline dönüşmesiyle karakterin içinin boşalmasına, üzerinde yükseldiğimiz basamakların birbir yok olmasına- kendi doğrularımıza ihanet etmemize yok açar. Bu noktadan sonra atılan her adım bir nevi Gücün Karanlık yanına hizmet etmektedir. Ama biz en başında başarıyı daha güçlü ve iyi bir ben olmak için arzulamamış mıydık? Yoksa başarıyı isteten Karanlık yanımız mıydı? Tabi başarıyı tanımlamak güç olduğu kadar zorunlu da bu noktada. Ne kadar başarı ya da ne kadar başarısızlık normal şartlar altında bünye tarafından kaldırılabilir? Bu nedenle seçimlerimizi oluştururken, seçimlerimizin kendi doğrularımızla uyumlu adımlarla ilerlemesi en tercih edilesi yöntem. Aksi takdirde içsel olarak kendimizi daha çok sevmek için başarıyı arzuluyorken, dozunu iyi ayarlayamadığımız takdirde eylemlerimiz sonucunda  kendimizden nefret de edebiliriz.

Bu arada acı ve ızdırabın, hırslı başarı arzusuyla birleşmesi bedendeki yaratma gücünü en yüksek düzeyde besliyor olmalı. Gelinen nokta da ilham ve yaratım duygularının insandaki iyiyle-kötü uçurumunun kenarındaki incecik ve taşlı patikadan geçtiği sonucunu da çıkarabiliriz sanırım.

Nina'nın son sözü "mükemmeldi" oldu. Evet "mükemmeldi" ve "son"du.










Hiç yorum yok: