17 Ocak 2012 Salı

Budapeşte'de bir Strauss

Enerji dolu burası, zaman hiç geçmemiş gibi. Mekanın ruhu yanıbaşımızda, terkedip gitmemiş. Peri masalının ortasında oturuyoruz da dansetmek gerek aslında ve vals..başladı. Bu kadar insan gözleri seyreylerken sahneyi acaba hangi yolculukta şu an? Bedenleri koltuklara sımsıkı yerleştirilmiş ama ruhları nerede? 
Şef kendi harmonisini yaratarak devleşmekle öyle meşgul ki onun başka bir yere gidebileceği zannetmiyorum. 
Birçoklarının anladığı ama benim anlayamadığım kelimlerle dolu dört bir yanım. İyi ki bir tek kelimeler yetmiyor anlatmak için ve iyi ki ifadelerimiz ses tonumuza maske oluyor. 
Yine de duyuyorum ben bu kelimeleri, görüyorum onları tek tek, ağızlardan çıkarken. Hafifleyerek kubbeye yükselirken görüyorum onları. Sanki elele verip dansediyorlar tepemizde. Ürkek adımlarla insanlara yaklaşıp, ürkekçe yukarı kaçıyorlar yine. Bu kelimeler on yıllardır burada. Onlar asıl yerlileri mekanın biz ancak biletli. 
Dansederlerken kelimelerin bir alt katında notalar var. Notalar giderken burda bırakılan hislere eşlik ediyor. Onların da altınta aslında etrafında ilelebet kalanlar ise ressamın fırça izleri bir de renkler.
Renkler gölge oyununa girebilsin diye etrafları hep altın. 
Yeni ve geçici olan bir bizleriz burada. Gerçek sahipleri arkamızdan el sallayacak birazdan.. hüzünlenirler mi bilmiyorum bu bize son bizden sonrakilere ilk dansları.

Hiç yorum yok: