22 Mart 2012 Perşembe

Herşey Net Sanıyordum

Kimliklerimizin tanımları netti, hatta sorsan çerçevelerini bile gösterebilirdim sana. Sen sen'din ve ben de ben işte. Senin sen olarak yaptığın ama benim nedenini bilmediğim, hatta öğrenmeye pek çabalamasam da keşke yapmasan dediğim şeyler de vardı muhakkak. 
Seni bana yetecek kadar biliyordum, daha fazlasına gerek yoktu. 
Bir zaman, beynimde, bilinen insanlar rafına kaldırıp, üzerine kafa yormaya gerek olmayanlara koymuştum seni.
Ama birşey oldu ve o gün bambaşka bir kimlik içinde gördüm seni. Bu en çok bana sürpriz olmuştu, sen olanın farkında bile değildin. Öylece yatıyordun karşımda, incecik gözyaşları sızıyordu bir gözünün kenarından. Anlattın anlattın, benden cevap beklemeden cevabını bildiğin sorular sordun durdun. İşte o an küçücük göründün gözüme, daha da emanet oldun bana. O an yapabildiğim tek şey, yanında olmaktı. 
Sen anlatırken, ben aklımın bir yanıyla başka bir yerlere gittim. Gittikçe daha da kıymetlendin bana.
Tüm çocuk yanımla yaşananları değiştirmek istedim ama olmadı. Sen benden daha çok inanmıştın sanki olanların gerçekliğine, bense hala uğraşıyordum.
O gece bitti, pek çok sonraki gece de.. Hayat yorgunluğumuzu silmek için son süratle yeniler koyarken önümüze, normalleşmeye başladı yeniden herşey. En basitinden, önemli olup da önemsizleşmiş gibi gelen şeyler yeniden önemli görünmeye başladı gözümüze. Anlaşılan iyileşiyorduk ikimizde. 
Öyleyse artık sen karar vereceksin bana göstermek istediğin kimliğine..



Bilseydin Yapmazdın, Biliyordun Ama Niye Yaptın?


Son kez baktım çıkarken. Her zamanki gibi loştu odan, arkada kaldığından pek ışık almıyordu ilk günden beri. Birtanecik penceresinin baktığı yer kedilerin uğrak yeri bir apartman boşluğu.. Çift kişilik bir yatak, küçücük bir komodinle, 3 kapılı bir dolabın anca sığdığı bu odanın, kimliğini bağırırcasına ifşa eden kokusu yıllandı yıllar yılı, güçlendi ama asla değişmedi. Senin çıktığının bilmem kaçıncı günü, zar zor bulduğum anahtarıyla açtığım kilitli kapısından içeri girerken, bu kokuyla tüm mazimizi hatırlayacağımı hiç aklıma getirmemiştim. İçeri girdim ve kapattım kapıyı arkamdan. Kapıyı kapatırken yatakla kapı arasında sıkışmamak için ani bir hamle yapmam gerekti. Öylece durdum ayakta, odanı seyrettim. Kokladığım geçmişe daldım bir süre.. Ta ki kokunu hafızama kazıyana kadar. Kullanmaya kıyamadığın elma şeklinde parfümünün şişesini aldım elime oynadım bir süre. Okuma gözlüklerinin kabını görünce usulca bıraktım onu yerine. Pembe beyaz saplı dikdörtgen gözlüklerini aldım elime.. camlarında parmak izlerin..Onu daha hızlı koydum geriye.. Bebekliğimi Omo kutusuna koyma fikri nerden gelmişti aklına? Seni, elinde karton ağzı en geniş yerinden açılmış Omo kutusuyla hayal ettim, gülümsedim.. Kendimi koyamadım resme, hatırımdaki ben silik bir gölge.
Geri gelemeyeceğimi bilerek çıktım son kez. Asıl bir gün geri gelsem de hiçbirşeyin aynı olmayacağını bilmek perçinledi imkansızlığımı. Diğer odalarına da hoşçakal diyerek arkamda bıraktım senli onlarca anıyı. Senin de geri gelemeyeceğini hatırlamak çok acıttı canımı. Ama bundan daha da çok buzdolabına iliştirdiğin, alışveriş fişinin arkasına inci gibi bir el yazısıyla yazdığın, diyet yemek tarifinle; hiçbir çerçeveden kendine bakmak istemeyişin gerçeği yaktı içimi.
Bilseydin yapmazdın, biliyordun ama niye yaptın?...


13 Mart 2012 Salı

Arka Sokaklar


Sokakların da birer kimlikleri var hepimiz gibi. Ana sokaklarla, ara sokaklar ve hatta arka sokaklar bile kırmızı bir tebeşirler ayrılabilir birbirinden.
Ben en çok arka sokakları severim. Arka sokaklar her zaman daha gizemli gelir bana. Aşikar değildir onlar, ifşa etmeyi sevmezler kendilerini. Özenle pişirilen köpüklü bir türk kahvesinin köpüğü alındıktan sonra geriye kalanıdırlar sanki. Sıradan görünerek gizlerler içindekileri, asla ana sokaklar kadar popüler olmasalar da, onlarsız da olmaz günün sonunda.
Korundukça kıymetlenen inci misali, beslerler içlerindeki hayatı böylece kendine has olma imkanı verirler sakinlerine çünkü gözler üzerlerinde değilken daha kolay başarır insanlar kendi gibi olmayı.
Aynı nedenle de bitmez arka sokak hikayeleri. Tıpkı dublör kullanan oyuncular gibi ilgiyi ana sokaklara bırakıp, sakinleşir ve hava alırlar adeta.
Onlar her zaman alternatiftir, asıl olmamanın verdiği özgürlükten keyfi.
Sanılanın aksine daha cafcaflıdırlar ana sokaklardan, uymaları gereken kurallar yoktur neticesinde.
Arka sokaklar her zaman daha yakındır hayata, daha yaşanılası.