9 Nisan 2012 Pazartesi

Zincire Vurulmuş Prometheus/Aiskhülos

Antik Yunan metinlerini okumaya başladığımdan beri, aradan geçen 15 yy’a rağmen herşeyin nasıl da aynı kaldığını farkettikçe, nereye doğru çekiyoruz biz bu kürekleri diye sormadan edemiyorum. Tarihten alınabilecek en iyi ders, tarihten ders alınamayacağıdır kanısına varmaya az kaldı.
Anlamlandırmaya çalıştığımız hayatların kahramanlarıyız her birimiz. Aynılığı farklılığından zaaflarımız var. Zamanın bildiğimiz başlangıcından bu yana da böyle olmuş bu. Zeus ölümsüzlerin, tanrıların kralı. Düzenin devam edebilmesi için birilerinin ölmemeleri/sabit kalıyor olmaları lazım çünkü. Ama Zeus’un bile eksiklikleri var. Krallığı/gücü ilan edildikten sonra, o zamana kadar kimlerden yardım almış, neler yaşamış unutuyor sanki; ders almıyor. İktidar/yönetim gücünün zırhını kuşanınca sıfırlıyor tüm yaşadıklarını, içindeki hırstan mütevellit canavarın kumandasına geçiyor adeta.
Prometheus aklı da simgelese, insanı da simgelese rasyonelliğinden isyankar bir sembol. İnsanların o zamanlar varoluşlarına buldukları neden. Ve insanın sürekli gelişim özlemine dair tohumlar taşıyor. İnsanın artık ateş’i de var; öyleyse yeni yollar açsın kendine, aklını rehber etsin de doğru yollar açsın herkese. Artık insanın iradeyi gün ışığına çıkarma, sorumluluk alma vakti geldi demek ki. 
Diğer yandan akıl ve güç birleşmedikçe, güç eksiliyor, akıl sonsuz acılara gark oluyor. Denge ciddi bir mesele. Bu politik arenada da böyle. Gücü alan akılsız, aklı olan güçsüzse tarih tekerrür etmeye mecbur kılınıyor. İşte en basit kanıtı; Prometheus’la, Nazım’ın aynı idealle harekete geçmediğini kim iddia edebilir? İkisi de iktidarın aleyhinde ama insanlığın lehinde fikirlere sahip oldukları için sürgün edilmediler mi? Birinin ciğerini kuşlar yemiş, birinininkini mapus duvarları ne farkeder? İkisine de yardım edememiş iyilikleri için kendilerini feda ettikleri. Prometheus’un hikayesi eksik bence henüz- sadece bu kitaptan okuduğum kadarıyla. Geleceğe taşısaydık hikayesini o da Dünyanın en tuhaf mahluku olarak tanımlardı insan’ı.
Sembolizmin çok ustaca kullanıldığı, yazıldığı tarihten bu yana değerinden ve anlamından hiçbir şey kaybetmediği- aksine değerlendiği- için klasik olan bu kitap okuyan her ‘insan’a çok şey hatırlatacaktır.


Hiç yorum yok: