17 Mayıs 2012 Perşembe

Hamlet/Shakespeare


Hamlet, yaşama ve ölüme dair en kapsamlı eserlerden biri olması sebebiyle sahip olduğu özel konumu yüzyıllardan beri korumaktadır. Eser barındırdığı tema, motif&semboller bakımından sahip olduğu derinlik itibariyle çok nitelikli ve çok yönlü uzun değerlendirmelere konu olagelmiştir. Dersimiz kapsamında, dikkatimi çeken belli başlı hususları sizinle paylaşmak isterim.
Öncelikle bana göre Hamlet Shakespeare’nin süregelen yaşamla yüzleşmelerine ölümü ve hatta ölümden sonrasını dahil ederek çıkmaya çalıştığı bir zirvedir. Yaşamlarımızın üzerine kurulu olduğu belirsizlikler ve inançlarımız dolayısıyla içine gönüllü olarak girdiğimiz çemberler sorgulamaların yönünü de belirlemektedir. Bu bakımdan Hamlet babasının ölümünden sonra yaşadığı yüzleşmelere Shakespeare’in baktığı pencereden yapılan yorumlarla cevap aramaktadır. Eyleme geçmememize kaynaklık eden bilginin doğruluğundan nasıl emin olabiliriz? Kesinlik kavramı bilginin doğruluğu açısından kullanılabilecek bir sıfat mıdır? Peki bir şekilde doğruluğunu kabul ettiğimiz bir bilginin sonucu olan bir eylem bireysel olarak hangi duygusal, etik ve/veya psikolojik faktörlerden beslenmektedir? İntikam almak duygusal bakımdan adalet sağlıyorken, vicdani bakımdan huzur sağlayabilecek midir? Bundan şüphe ediliyorsa eyleme geçmek rasyonel midir?
Hamlet, kendince omuzlarındaki yükün ağırlığından kurtulmak için intiharı bile ciddiyetle değerlendirmiş ancak dini inançları sebebiyle bunu yapamayacağına karar vermiştir. Öyleyse yaşanan/yaşanacak olan acıların üstesinden gelmek için girişilen mücadele insan olmanın temel gerekliliklerinden biridir. Olmak ya da olmamanın tüm mesele olmasının ötesinde olmanın ya da olmamanın kendince gerekliliklerinin olduğunun farkına varmakla başlar Hamlet bedenli Shakespeare yüzleşmesi.
Cladius üzerinden işlenen haliyle ulus, bireylerden oluşan ve bireylerden biri tarafından yönetilen legal bir birliktelik hali olduğu için, kişinin bireysel meşruiyeti ulusun meşruluğunu ve sağlığını da belirlemektedir.
Gertrude, Hamlet’in kadına bakışına sağladığı kinizm dolayısıyla Ophelia’ya rahibe manastırına kapanmasını önermektedir. Ophelia olsa dahi hiçbir kadın yaşamda dürüst ve temiz kalamaz. Öyleyse Ophelia kendi özel ve değerli niteliklerini korumak için çaba göstermelidir. Kadın iradesine hükmedebilen bir canlı değildir, yönlendirmeye muhtaçtır.
Kafatası, ölümün idrak edilme çabasının ta kendisidir. Kaçınılamaz ve anlaşılamaz bir gerçek, katılığı&sertliği dolayısıyla esnetilemeyen bir olgudur. Hamlet’in ölümü kabullenişini simgeler.
Cladius ve Laertes’in kendi tuzaklarına düşmeleri birden fazla anlama gelebilir. Birincisi ilahi adalet vardır, kişi dünya üzerinde de eylemlerinin sonuçlarından etkilenmeye mahkumdur. İkinci olarak, kişi eyleme geçme kararını almadan önce buna sebebiyet veren bilgini doğruluğundan kendince emin olmakla yükümlüdür. Başkasının sözüyle alınan bir karar, kişinin kendine karşı sorumluluğunu ortadan kaldırmaz hal böyle olunca silahını kendine doğrultmuşsun demektir.
Sonuç olarak hayat kişinin kendi değerlendirmelerinin pusulalığında alınması gereken bir yoldur. Değerlendirmelerin doğruluğu, kişinin değerlerine uygunluğu yolun niteliğini ve değerini belirlemektedir. Üzerinde layığıyla durulmamış doğrular sonucunda gerçekleştirilen eylemler bumerang misali kişinin kafasının üzerinde bitivermekle ünlüdür; Murphy kuralları dediğimiz şeylerin temelinde de bu yok mudur? Kimileri buna karma der, kimileri şans ya da şanssızlık, kimileri alın yazısı der, kader der.. Hepsi aynı şeydir, ve bence hayat değerlendirmeler ve eylemlerden oluşur gerisi teferruattır.

Hiç yorum yok: